
Eski zamanlarda erdem arayışı gerçekten iyi bir insan olabilmek, dürüst ve doğru kalabilmek demekti. İnsanların kötü olmaktan korktuğu zamanlardan bahsediyorum. Oysa günümüzde, insanlar kötülüğü daha çok benimsemiş durumda. Ahlak ve etik kavramlarının ne olduğu unutulmuş. Popüler kültür, kötülüğü cazip gösteriyor ve bu da insanların iyilik ve erdem yolundan sapmasına neden oluyor.
Sokrates’in dediği gibi, “Erdemli olmak bilgiyle mümkündür ve mutluluğa ulaşmanın yolu erdemden geçer.”
Peki, şimdi yaşadığımız dünyada erdemli ve doğru kalabilmek mümkün mü? Ya da zaten erdemli olan bir insan, bu niteliklerini koruyabilir mi?
Bu kavramlar adeta kayboldu. Artık herkes kötülüğü doğal bir yol gibi görmeye başladı. İnsanlar sadece çıkarları sayesinde ayakta kalmaya çalışıyor. Kendi çıkarları için bir başkasını kolayca harcayabiliyorlar.
Üstelik bunun bilgiyle de ilgisi kalmadı; bilge bir insan bile erdemsiz olabiliyor artık. İnsanlar korkunç karakterlere bürünüyor ve bunun doğru olduğuna kendilerini ikna ediyorlar. Dedikodu, kıskançlık, yalan, aldatma, ikiyüzlülük gibi duygular hem bireye hem çevresine zarar veriyor.
Böyle insanların çoğalması, iyi olanların da masumiyetini kaybetmesine neden oluyor. Erdemsizlik, bir virüs gibi, bulaşıcı hale gelmiş sanki. İnsanlar birbirine zarar verirken, bunun farkına bile varmıyor.
Peki, insan bu kadar kötülüğün arasında nasıl erdemli kalabilir? Kalabilir mi gerçekten?
Bazen düşünüyorum, bir insan doğru kalmak için ne kadar direnebilir? Çünkü iyilik artık saf görülüyor, merhamet zayıflıkla eş tutuluyor. Hatta doğruyu söyleyen değil, iyi yalan söyleyen makbul sayılıyor. İnsan dürüst kaldıkça yalnızlaşıyor, çünkü çevresindekiler onun doğruluğunu kaldıramıyor.
Ama yine de bazıları, bu yozlaşmış düzenin içinde bile erdemli kalmak için savaşıyor. Kimse görmese bile iç sesiyle, vicdanıyla bir bağ kurmaya çalışanlar var. Belki de gerçek erdem burada başlıyor: Görülmeden, alkışlanmadan, bir ödül beklemeden doğruyu yapabilmekte.
Sokrates’in dediği gibi, erdem bilgiyle mümkündü; ama bugün bilgiye sahip olmak da insanı kurtarmıyor. Çünkü bilgi çoğu zaman sadece ezber. Erdemse, bilgiyi yaşamak. Bir şeyin doğru olduğunu bilmekle, onu uygulamak arasında büyük bir uçurum var.
İyi olanların zayıf, kötü olanların güçlü; erdemli olanların saf, erdemsizlerin ise bilge ve akıllı sayıldığı zamanlar yaşıyoruz.
Belki de Sokrates yanılmış olabilir. Erdemin bilgiyle var olabileceğini söylemişti ama bugün görüyoruz ki ne kadar kötüysen, o kadar akıllı, o kadar başarılı, o kadar “doğru” yoldasın.
Bu düşünceler bazen insanın içini karartıyor. Sorguladıkça insanın zihni bulanıyor. Kendini kaybetmek bu kadar kolayken, doğruyu savunmak neden bu kadar zor?
Belki de artık erdem, kalabalıklardan sıyrılıp kendi vicdanıyla baş başa kalabilenlerin meselesi. Belki de erdemli olmak, büyük şeyler yapmak değil; küçük anlarda kendini unutmamak.
Ve belki bu çağda gerçek cesaret, kendini kirletmeden yaşamakta saklıdır.
“Ben bu yolda tökezlesem de, doğruluğu kaybetmemeye çalışıyorum. Çünkü kaybedersem, kendimi kaybedeceğimi biliyorum.”